16 Aralık 2012 Pazar

4. ÜKG Blog Turu Part 3: HAYALET TEHLİKESİ - Jim Butcher



| Ü.K.G Birliği |

sunar...


Dresden Dosyaları serisi için özel olarak hazırladığımız, üç kısımdan oluşan blog turumuzun son durağındayız. Bir önceki partlara göz atmadıysanız eğer, buraya ve buraya tıklayın.




Ayrıca serinin ilk 3 kitabını hediye edeceğim çekilişe katılmak için de bu konuya zıplayabilirsiniz~!


BLOG TUR MENÜ

Ben bu turda da yine birbirinden güzel ve komik alıntılar paylaştım. Peki diğer arkadaşlarım ne yapmış, bir bakalım:

İki Dresden arasındaki Fark: Kitab-ı Sevda
10 Maddeyle Harry Dresden: Kitap Hayvanı'nın Günlüğü
Ön Okuma: Kağıt Kız
Edebiyattaki Diğer Büyücüler: Zimlicious
Dresden Dosyaları: Kitap Esintisi
Okurların Gözünden Dresden ve Kitap Çekilişi: Romancekolik
Kitap Yorumu: Kitaplık Kedisi





KİTAP KÜNYESİ


Dresden Dosyaları / Dresden Files #3
Yazar: Jim Butcher
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çevirmen: Ulaş Apak
Tür: Urban Fantasy, Paranormal
Yayın Tarihi: Temmuz 2011
Sayfa Sayısı: 490
Goodreads Puanı: 4.15/5 (35,885 oylama)
Benim Puanım: 3/5 (Aslında diğer iki kitaba göre daha keyifliydi. O yüzden 3.5 da diyebiliriz.)


Harry Dresden kariyeri boyunca pek çok ürkütücü düşmanla karşılaştı. Dev akrepler. Seks düşkünü vampirler. Psikozlu kurtadamlar. Eh, Chicago telefon rehberine kayıtlı tek profesyonel büyücüyseniz böyle şeylerle yüz yüze gelmeniz gayet normal.
Ne var ki, doğaüstü hafiyemiz Harry bu sefer daha önce hiç şahit olmadığı bir durumla karşı karşıyaydı: küplere binmiş bir ruh dünyası. İşkence görmüş, vahşi ve amansız hayaletler tüm Chicago'da akla hayale gelmeyecek sorunlara yol açıyorlardı.
Birisi -ya da bir şey- ortalığı birbirine katmak için onları kışkırtıyordu. Ama neden? Ve onca kurbanın Harry'yle bağlantısı neydi? Eğer hafiyemiz bunu tez zamanda çözmezse, kendisi de bir hayalet olacaktı...

"Fantazya, korku ve dedektiflik romanlarının mükemmel bir birleşimi... Eğlenceli ve bağımlılık yaratan bir macera..."
-The News-Star-

ORİJİNAL KAPAK


VE İŞTE ALINTILAR...

"En azından pelerini giymesen olmaz mı?" diye şikayet ettim.
...
"Pelerin de en az kılıç kadar yaptığım şeyin parçası Harry. Kaldı ki, giydiğin pardösüden daha gülünç değil."
Başımı eğip siyah deri pardösüme baktım... "Pardösümün nesi varmış?"
"El Dorado'nun setinden fırlamış gibi."
"Harry," dedi Michael. "Salyaların akıyor."
"Akmıyor," dedim.
"O kız on dokuz yaşında yoktur."
"Salyalarım akmıyor!" Yüzümü buruşturdum, elimdeki bastonu kavradım ve eve giden araba yolunda uzun adımlarla yürüdüm. Bu arada kolumla ağzımı sildim -ne olur ne olmaz diye.
"...Dresden, yemin ediyorum eğer ölürsen çok sinirleneceğim. Muhtemelen beni son anda bir taşın altına yuvarlarsın ve başka biri beni bulana kadar on bin yıl orada kısılı kalırım."
"Beni teşvik etme. Daha az konuş, daha çok yol göster."
"Evet, sahip."
"Selam," dedim nefes nefese. "Ne tarafa gittim?"
"Ne?"
"Bir dakika önce içeri girmedim mi?"
"Evet daha bir dakika önce Teğmen Murphy'yi görmeye çıktın."
"Harika," dedim. "Onu tekrar görmem gerekiyor. Kapıyı açabilir misin?"
Bana biraz daha yakından dikkatle baktı, sonra öne uzanıp kapı düğmesine bastı. "Neler oluyor Bay Dresden?"
"İnan bana," dedim, "çözer çözmez ilk sana anlatacağım."
"Tanrı insana asla omuzlarının taşıyamayacağı bir yük vermez Harry. Tek yapabileceğimiz önümüze çıkanla yüzleşmek ve inanmak."
Yüzüm asık bir şekilde ona baktım. "O halde daha büyük omuzlara ihtiyacım var. Muhasebedekiler hata yapmış olmalı."
"Sadece bilmeni istiyorum ki seni..." Kaşlarımı çatıp bir nefes aldım. "Sadece seni... demek istiyorum ki seni..." Seviyorum. Bu cümleyi söylemek yeterince basit olmalıydı. Ama kelimeler boğazımda takılıp kaldı. O cümleyi söylediğim herkesi kaybetmiştim ve ne zaman ağzıma o sözcükleri telaffuz etmesini emretsem yarı yolda bir şeyler engel oluyordu.
"Bayan Malone burada mı?" diye sordum.
"Evet."
"Onu çağırın. Beni içeri davet etmesi gerekiyor."
"Ne?" dedi Rudolph. "Yok daha neler. Kimsin sen, Kont Drakula mı?"
"Son kontrol ettiğimizde kendisi hala doğu Avrupa'daydı."
"Tamam öyleyse," dedi Bob. "Çalışmamı istiyorsan bir anlaşma yapalım. Susan'ın bir sonraki ziyaretinde ben de tanık olmak istiyorum."
Burnumdan soludum. "Lanet olsun Bob, hiç seksten başka bir şey düşünmez misin? Hayır Susan'la beraberken zihnime girmene izin veremem."
Kafatası bir lanet okudu. "Bir sendika olmalı. Sözleşmemi yeniden müzakere edebiliriz."
Homurdandım. "İstediğin zaman anayurduna dönebilirsin Bob. Hiç çekinme."
Bana göz attı ve, "Sakın Justine'i orada bırakma Dresden. Ve sakın öleyim deme," dedi.
"Kesinlikle," dedim. "Özellikle de o ikincisi."
"...Eğer onu seviyorsan, onunla evlenmelisin."
"Ben bir büyücüyüm. Evlenmeye vaktim yok."
"Hayır," dedim. "Eşcinsel değilim. Ama sattığın şeyi almak istemiyorum. Daha ismini bile söylemeden bacaklarını açmaya hazırsın yani? Hayır, teşekkürler. Lanet olsun, hiç AIDS nedir duymadın mı? Ya da uçuk?"
"Harry," dedi Bob. "Yıldızlar ve Gökyüzü adına, iyisin!" Bir an duraksadıktan sonra, "Ve haşin görünüyorsun. Hem de sarı ördeklere bezenmiş bir bokser giydiğin halde."
"Harry, dediğin hiç mantıklı değil."
Ona bir bakış fırlattım. "Yine de doğru," diye çıkıştım.
"Pekala," dedi Bob uysalca. "Az önce Akıl-Ruh Sağlığı Kavşağı'nı geride bıraktık. Sonraki durak, Kaçıkköy."
     Ucuz plastik dişlerimi görebilmeleri için gülümsemeyi ihmal etmedim. Özellikle palyaço makyajı yaptığım için spot ışığı yüzümü ağartarak hayalet gibi bir beyazlığa kavuşturmuş olmalıydı. Ağzımın kenarlarından akan sahte kan da ışıkta parlak kırmızı görünüyordu herhalde.
     Beyaz eldivenli elimi kaldırdım ve, "Selam. Nasıl gidiyor?" dedim; sahte dişlerin arasından kelimeleri doğru dürüst telaffuz edememiştim.
     Sözcüklerim aşağıdaki ölüm sessizliğinde yankılandı.
     Michael fısıltıyla, "Vampirlerin Maskeli Balosu'na vampir kostümüyle geldiğine hala inanamıyorum," dedi.
"Sadece vampir değil," dedim. "Adi bir vampir..."
"Bu iş bitmedi," diye söz verdi. "Öyle ya da böyle Dresden. Seni öldüreceğim."
"Hı hı." Ona yumruğumu uzatarak yüzünün ortasına vururmuş gibi yaptım. "Kışt. İnsanlarla kaynaşmam gerek."
     Gördüğüm ilk hademenin omzunu kavradım. Adam gözlerini kırpıştırdı, sonra ağzı bir karış açık halde kovboy çizmelerimden başımdaki koyu renk saçıma kadar bana baktı. Asama, çubuğuma ve göğsümden sallanan beş köşeli yıldız muskasına tedirginlikle göz atıp yutkundu. Ardından giydiği beyaz pelerine ve belinde asılı kılıçla tezat oluşturacak biçimde yüzünde tamamen dingin bir ifade olan uzun ve cüsseli Michale'a baktı. Tedirginlikle bir adım geri gitti. "S-s-size yardımcı olabilir miyim?"
     En vahşi ve gözü kara gülümsememi takındım ve deri keseyi tutan dişlerimin arasında, "Merhaba. Bize bebek odasının nerede olduğunu söyleyebilir misiniz?" dedim.
Bob ıslık çaldı. "Selam tatlım. Üzerindeki kırmızı palto gerçekten çok hoş. Astarını görmeme izin verir misin?"
Geri dönerken kafatasına vurdum. Bob şaşkınlıkla, "Of!" diye bağırdı.
"Maskaralık etmeyi bırak."
"Onu seviyorum," dedim. Çok yüksek sesle söylememiştim.
Bana dikkatle bakarak, "Ne?" dedi Bianca. "Ne dedin?"
"Onu seviyorum dedim."
"Zaten yarı yarıya benim oldu."
"Eee? Yine de onu seviyorum."
"Artık tamamen insan bile değil Dresden. Çok geçmeden kız kardeşim gibi olacak."
"Belki evet, belki hayır," dedim. "Ellerini kız arkadaşımdan çek."


BİLİYOR MUYDUNUZ?

  
  
     Serinin bir de dizisi olduğunu bilmeyenler için bir kez daha hatırlatalım.  2007 yılında yayına giren dizi sezon başına 20 bölüm olmak üzere 2 sezon olarak planlanmış fakat reytinglerin yeterli olmaması nedeniyle 13. bölümden sonra maalesef ki çekimler iptal edilmiş ve dizi yayından kalkmış.
     Dresden rolündeki aktörü Arrow'u izleyenler varsa tanımıştır. Sizi bilmem ama ben bu şahsı çok itici buluyorum ve benim hayalimdeki Dresden için de hiç uygun biri değil. O yüzden de izlemeyi düşünmedim, düşünmüyorum da.

SON BİR ŞEY!

~haha, Harry çok tatlısın.
Ciddiyim!
Seni özleyeceğim~


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder