5 Mayıs 2013 Pazar

TOPLU KİTAP YORUMLARI: NİSAN AYI

Bu aralar okuma tempomda yükselişler oldu. Gerçi çok vaktim olmuyor özellikle mayıs ayı çok yoğun geçecek fakat ben her şeyi erteleyip, kitaba zaman ayırmaya başladım.
Eh, bir süre sonra 'vah vah'lamaya, 'keşke'lere başlayacağım elbette ama yine de vaktimi kitap okuyarak geçirdiğim için hiçbir zaman tam olarak pişman olmadım, olamam.

Her neyse...
Uzun bir yazı olacak, o yüzden hemen başlayalım!

Buyurunuz efendim, bunlar Nisan ayında okuduklarımın bir kısmı:


Okunma Sırasına Göre:


Ares - Larissa Ione
Mahşerin Dört Atlısı / Lords of Deliverance #1
Goodreads Puanı: 4.24/5
Benim Verdiğim Puan: 2/5

     Mahşerin Dört Atlısı, kutsal kitaplarda adları geçen, kıyamet gününde ortaya çıkacaklarına inanılan dört atlı: Ares (Savaş), Reseph ( Salgın), Thanatos (Ölüm) ve grubun tek bayan üyesi, Limos ( Kıtlık).
     Her atlının kendisine ait bir mührü var ve her mühür iki kehanet getiriyor. Mahşer gününün gelip dünyanın yok olmasına engel olabilmek için mühürlerini korumak zorundalar. Ama bu, hiç de kolay bir görev değil!
     Onun adı Ares ve omuzlarında tüm insanlığın kaderini taşıyor. Onun şeytani güçlere yenilmiş olması demek dünyanın yok olması demek. Mahşerin Dört Atlısından biri olarak, herhangi bir insandan yüz kat daha güçlü, daha çevik ve daha zeki.
     Aresin mührü artık Cara Thornhartun ellerinde. İnsanlar, normalde mührü taşıyacak kadar güçlü değiller ama Cara cehennem köpeğine bağlı kaldığı sürece, hayatta kalabilir. Ares ise bağın kopmadığından emin olmak zorunda, çünkü eğer bağ kopar da, mühür kırılırsa, bu sefer ''Savaş'' dünyaya yayılacak ve dünya asla eskisi gibi olmayacak.

KİTAP YORUMU


|Daha önce GR'de ufak bir yorum paylaşmışım. Onu direkt yapıştırıyorum buraya:

     Ne desem, ne desem? Tamam kabul ediyorum sağlam hikayeydi. Ama bana bir şeyler fazla geldi. Mitoloji fazlasıyla var zaten bir de paranormal yaratıklar katmış yazar. İşte iblis köpeklerden say, melekler ve hatta vampirlere kadar. Cık. Çok geldi. Ne bulduysa sokmuş kitabın içine yazar. 'Ah, şundan da biraz koyayım, çeşitlilik olsun.' Kitabın başlarında zaten fevrim döndü. O kadar çok şahıs-olay-nesne ismi geçti ki hangi birine odaklanacağımı, hangilerini aklımda tutacağımı şaşırdım. Neyse ki bu çok sürmedi de olayları kavramaya başladım. Eh, fena da değildi aslında. Ama çok daha iyi kurgulanabilirdi sanki. Bilmiyorum bir şeyler eksik ya da fazlaydı. Okuyalı iki gün oldu ve kafamda bir çok şey bulanık şu anda. O yüzden yazacak pek bir şey gelmiyor aklıma.

     Şöyle ağırından paranormal bir şeyler okumak istiyorsanız ki şu sıralar bu tarz pek kitap çıkmıyor, iyi bir tercih olabilir. Ya da olmayabilir. Bilemiyorum. Ama herkesin sevebileceği bir kitap değil kesinlikle.





Sağdan Birinci Mezar (First Grave On The Right) - Darynda Jones
Charley Davidson #1
Goodreads Puanı: 4.10/5
Benim Verdiğim Puan: 4/5

     Charley Davidson bir özel dedektif… Hem de cazibeli bir kadın. Ama bildiğimiz özel dedektiflerden ve tabii bildiğiniz cazibeli kadınlardan değil. O bir ölüm meleği. Henüz öbür dünyaya geçememiş ruhlarla iletişim kuruyor ve “ışığa gitmeleri”ne yardım ediyor. Doğrusu, ölülerle konuşma yeteneği, katilleri bulmakta da çok işine yarıyor.
     Charley’nin bir de âşığı var… Ama kahramanımız adamı göremiyor. Sadece o çıldırtıcı dokunuşlarını hissediyor… Sık sık ve derinden… Cazibeli dedektifimiz bugünlerde ne mi yapıyor? Cinayete kurban giden üç avukatın katillerini bulmaya çalışıyor… Herhalde sizi nasıl bir heyecanın beklediğini anladınız artık.
     Sağdan Birinci Mezar’ı okurken çok eğleneceksiniz… Çünkü Charley'nin hayatında her şey var: Olağanüstü yetenekler, macera, gizem, görünmez ama iç titreten dokunuşlar, yani aşk.
     “Charley’nin şeytani neşesi ve hayata karşı iştahı, paranormal roman okurlarına çok çekici gelecek ve sanırım ‘Ghost Whisperer’ dizisinin yasını tutanların kalbindeki boşluğu dolduracak.”
Publishers Weekly

KİTAP YORUMU


     Keyifli bir okumaydı. Bitirdikten sonra daha önce okumadığım için üzüldüm açıkçası. Polisiyeden özellikle şu sıralar pek haz etmesem de kitaptaki dozaj iyiydi. Baş kadın karaktere bayıldım tek kelimeyle. Kitapta erkek karakterden çok kadın karakteri sevmem benim için tuhaf bir durum gerçekten. Ama Charley gerçekten aklıma kazındı. Çok komik bir karakter ve neredeyse kitabı eğlenceli kılan tek kişi de o.

     Reyes, Reyes, Reyes. Haremime hoş geldin! Gizemli ve karanlık erkekler hep ilgimi çeker. Reyes de daha fazla karanlık olamazdı herhalde. :D Okuyanlar ne demek istediğimi anlamışlardır, okumayanlar da okuyup öyle öğrenebilirler. :p

     Oldukça orijinal bir hikâkeye sahip kitabımız. Konu ve ayrıntılar çok sağlam. Zaten kitabın paranormal kısmına lafım bile yok. Açıkçası Anita'dan daha ilgi çekici geldi bana. Gerçi ben henüz üç kitap okudum o seriden. O yüzden karşılaştırmam pek doğru olmayabilir. Neyse...

     İkinci kitap elimde olduğundan dolayı sanırım pek telaşa girmedim kitabın sonunda. Ama eminim 2. kitap bittiğinde eteklerim tutuşacak, Reyes'im neredesin diye ağıtlar yakacağım. Böyle acı bir tecrübe yaşamayayım diye 2. kitabı bir süre daha bekleteceğim. 




Kaçığın Kızı (The Madman's Daughter) - Megan Shepherd
The Madman's Daughter #1
Goodreads Puanı: 3.75/5
Benim Verdiğim Puan: 4/5

AŞAĞILANDI, BABASININ GÜNAHI YÜZÜNDEN.
ÂŞIK OLDU, ESKİ HAYATINDAN ÇIKIP GELEN ERKEĞE.
YEMİN ETTİ, AİLESİNİN GEÇMİŞİ HAKKINDAKİ GERÇEĞİ BULMAYA.
     Juliet Moreau Londra’da temizlikçi olarak çalışıyor ve hayatını yerle bir eden skandalı düşünmemeye çalışıyordu. Yıllar önce babası, yaptığı korkunç deneyler yüzünden suçlanınca, ortadan kaybolmuştu. Bir gün babasının ölmediğini, çalışmalarına devam ettiğini öğrendi. Böylece, babasının genç asistanı Montgomery ve gizemli kazazede Edward’la birlikte babasını bulacağı adaya doğru yolculuğa çıktı. Juliet, adada korkunç gerçeklerle yüz yüze gelecek; kendi kanında da taşıdığı, babasının dehasının ve deliliğinin sınırlarını keşfedecek...
     Dr. Moreau’nun Adası’ndan esinlenen Kaçığın Kızı karanlık ve nefes kesen bir gotik korku romanı.

KİTAP YORUMU

     "Aman Allahım, ben ne okudum böyle?"

Kitabı bitirmişim ve bu cümleyi yazmışım defterime. Sadece bu. :D Allahtan bir şeyler hatırlıyorum. Adamakıllı bir yorum olmayacak, şimdiden uyarayım. Ama az çok kitap hakkında fikir edinebilirsiniz belki... Neyse, aklımda kalanlar:

-     Hikayeye İngiltere'de başlasak da kitabın yarısından çoğu bir adada vahşi bir ortamda geçiyor.
-     Karakterler çok güçlü ve aynı derecede özgünler. Duygular ise çok iyi yansıtılmış. Resmen her şeyi hissettim. Yazara buradan tam puan!
-     Yazar bir aşk üçgeni koyarak hikayeyi yumuşatmış. İyi de yapmış yoksa kitap bana biraz ağır gelebilirdi ya da bunalabilirdim.
-     Bazı sahneler gerilim doluydu. Bazıları da kanlı. Genel olarak bakıldığında kitap gotik bir havaya sahip.
-     Kitabın sonuna kadar meraktan çatladım, sonunda da bir güzel ters-köşe oldum. Hayretler içinde okudum çoğu yeri.

      Kısacası, Kaçığın Kızı farklı bir tecrübe oldu benim için. Fazlasıyla karamsar bir havaya sahipti fakat bu kitabı soluksuz okumama engel olamadı. Oldukça sürükleyiciydi. En güzel yanı da buydu zaten. Seriye kesinlikle devam edeceğim.





Günaha Davet (Seven Years To Sin) - Sylvia Day
Goodreads Puanı: 3.88/5
Benim Verdiğim Puan: 3/5

     Baskılara tüm gücüyle karşı koyan genç bir kadın.
     Yedi yıl önce, düğün arifesindeki narin Leydi Jessica Sheffield hiçbir masum genç kızın hayal edemeyeceği kadar ateşli bir manzaraya tanık olur. Şaşkına düşen ancak tuhaf bir şekilde heyecanlanan genç kadın, skandallarla dolu Alistair Caulfield hakkındaki sessizliğini koruyarak evliliğine adım atar. Ancak Caulfield'ın cazibesi genç kadının hayalinde ateş gibi yanarak en yasak rüyalarını süslemeye devam eder.
     Kalbini aşka açmaktan korkmayan genç bir erkek.
     Alistair, gözlerinde tutkunun ateşi yanan bu ciddi genç kızın cazibesinden kaçarak uzaklara gider. Ancak yıllar sonra Jessica denizaşırı bir yolculuk için genç adamın gemisine adım attığında, yedi yıldır bastırdıkları arzularının esiri olurlar. Eğer bu tutkuya teslim olurlarsa, birbirlerine kapılıp gideceklerdir...
     Erotik, kışkırtıcı ve reddedilemeyecek bir davet.

KİTAP YORUMU

     Aynı yazarın Sana Soyundum adlı kitabını okuyanlar bilirler; Teşekkür yazısında yazar kitabı, Günaha Davet'deki iki karakterden esinlenerek oluşturduğunu belirtmiş. Bunu öğrendiğimden beri merak ediyordum bu kitabı. Okuyanlardan gelen pozitif yorumlarla da merakım daha da arttı ve en yakın kitabevinden gidip alıverdim. Eh, okudum ama beklediğim etkiyi yaratmadı bende. Kitap için kötü demiyorum yalnızca bana pek hitap etmedi.

     Hikaye geçmişte başlıyor. 7 yıl kadar öncesi. Her iki karakter de bekar o zamanlar. Kızımız yani Jessica başka bir soylu adam ile nişanlı. Alistair ise daha yeni yeni toyluktan çıkıyor, genç bir beyefendi olma yolunda. Birbirlerine karşı ilgileri var ama bunu kabul etmiyorlar o zamanlar. Ta ki kız bir gece oğlanı iş başında yakalayana dek. :D

     7 yıl sonra Jessica dul kalıyor. Uzun bir gemi seyahati ile kocasının ona bıraktığı topraklardan birine gidip orada yaşamak istiyor bir süre ve yola çıkıyor. Yolculuk yapacağı gemi de ne tesadüftür ki Alistair'e ait. Eee gerisini söylemeyeyim de merak edin. :)

     Çiftimizin hikayesi dışında bir de Jess'in kız kardeşi ile vefat eden eşinin kardeşinin aşkları da anlatılıyor. Açıkçası ben ilk çiftten ziyade onların hikayesini daha çok sevdim. Keşke daha fazla şey yazsaydı yazar, biraz ucu açık kaldı onların hikayesi. Gerçi bakmadım belki bir kitap da onlar için yazmıştır yazarımız.

     Cinselliğin yoğun olduğu bir kitaptı. Öyle ki bana fazla geldi ve bir süre sonra da sıkılmaya başladım. Sanırım en büyük puanı buradan kırdım.



Uykusuz Geceler (Night Pleasures) - Sherrilyn Kenyon
Dark Hunter #2
Goodreads Puanı: 4.23/5
Benim Verdiğim Puan: 4/5

Sevgili okuyucularım,
     Ölümsüz olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğiniz oldu mu? Ya insan avlayan vampirlerin peşine düşerek geceler geçirmenin? Sınırsız zenginliğe ve güce sahip olmanın? Benim hayatım böyle geçiyor ve bu hayat son derece karanlık ve tehlikeli. Binlerce insanı koruyorum ama beni kimse tanımıyor. Ve yaptığım işin her dakikasını seviyorum.
     Daha doğrusu bir gece en korkunç kâbusuma kelepçelenmiş bir halde uyanana kadar böyle olduğunu düşünüyordum. Bu kâbus, tutucu olduğu kadar zeki, seksi, komik ve doğaüstü olan hiçbir şeyle, yani benimle ilgisi olmasını istemeyen bir kadın formundaydı.
     Amanda Deveraux'ya olan ilgim savunduğum her şeyle ters düşüyor. Son kez âşık olduğumda sadece hayatımı değil, ruhumu da kaybettiğimi söylememe bile gerek yok. Fakat Amanda'ya her baktığımda tekrar denemek istediğimi fark ediyorum. Sevginin ve sadakatin hâlâ var olduğuna inanmak istiyorum.
     Daha da önemlisi Amanda gibi bir kadının, savaş yaraları çok derinlere inen ve korkunç bir ihanetle kırılan kalbinin bir daha atmayacağından emin olan bir erkeği sevip sevemeyeceğini merak ediyorum.
Trakyalı Kyrian

KİTAP YORUMU

     Bu beş kitap içinde Sağdan Birinci Mezar'dan sonra okuduğum en iyi kitaptı. Bu arada ben bu kitabı, bir seriye bağlı olduğundan bir haber okudum. Nedense aklımda tek kitap diye kalmış. Sonradan öğrendim serinin ikinci kitabı olduğunu. Neyse ki her kitapta farklı karakterler anlatılıyor. O yüzden çok fazla problem etmedim.

     Çok net hatırlamıyorum bir çok şeyi bu nedenle hikayesine deyinmesem daha iyi olur. Sadece şunu bilin ki dopdolu bir kitap. İçinde cadılardan, vampirlere, şekil değiştiricilere ve hatta tanrılara kadar bir sürü paranormal karakter var. Kahramanımız da (Kyrian) vampir özelliklerine sahip bir tanrı. (!) Evet çok ilginç değil mi? :D Aslında tam olarak vampir de sayılmaz. Mesela insan kanıyla beslenmiyor. Fakat güneş ışığına da çıkamıyor. Binlerce yıldır dünyada yaşıyor. Korkunç derecede yakışıklı, seksi ve tehlikeli. Bir de sarışın. Daha ne olsun?

     Kızımız da (Amanda) 8-10 kişilik bir ailenin en küçüğü (müydü?) ve tüm aile cadı soyundan geliyor. İkiz kardeşi biraz yaramaz bir kız, vampirleri avlıyor. Sonra bir gün kardeşi yerine Amanda kaçırılıyor ve kendini penceresiz küçücük bir odada buluyor; yanında, baştan aşağı siyah deri giysiler içerisinde baygın şekilde yatan yakışıklı 'bay tehlike' ile birlikte...

     Çok keyifli bir okumaydı. Daha önce okumadığım için kendime bir dolu laf savurdum. Serinin ilk kitabı 'Aşk Kölesi' de alınacaklar listemde fakat kapağını çok itici buluyorum. Gerçi orijinal kapaklar da yeterince kötü. Ayrıca çok uzun bir seri, şu ana dek yurt dışında 24 kitap yayınlanmış. Umarım Pegasus hak ettiği değeri verir ve devam eder bu güzel seriye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder