29 Temmuz 2013 Pazartesi

14. ÜKG Blog Turu: RUHUN ATEŞİ - Rita Hunter | YORUM + ÇEKİLİŞ


BLOG TUR MENÜ



KİTAP KÜNYESİ




Ruhun Ateşi (Ateş Dizisi II/III)
Yazar: Rita Hunter
Yayınevi: Epsilon
Tür: Tarihi Romans, Aşk
Yayın Tarihi: Temmuz 2013
Sayfa Sayısı: 496
Goodreads || Kitapyurdu || D&R || OkuOku || idefix

Sophie Langford çileden çıktığında birilerinin hayatı kökten değişecekti…
Sevgi dolu bir ailede büyüyen Sophie'nin huzur, zenginlik ve bolca sıradanlıkla geçen hayatındaki tek renk, seneler önce bir kazada ailesini kaybeden kuzeni Liliana'ydı. Ailesine katıldığı ilk günden itibaren anne ve babasının sevgisi de dahil ona ait her şey üzerinde sinsice hak iddia eden kuzenini kabullendiğini sanıyordu Sophie. Hatta Liliana baş döndüren güzelliğiyle ilk aşkını elinden aldığında bile bu kabulleniş elini kolunu bağlamıştı, çünkü babasına Liliana'ya asla kızmayacağına ve onu seveceğine dair söz vermişti.
Ancak sabrının da sınırları vardı ve bir gün o sınırlar küçük bir olayla ortadan kalktığında Sophie'nin aklındaki tek şey kuzeninin meydan okuyuşuydu.
"İlgimi hak eden erkeği bulduğumda onu baştan çıkarmayı dene... Tabii becerebilirsen..." demişti kuzeni. Eh madem istediği buydu...
Leighton Kontu Brendan Blackmore... Kibirli, buz gibi ve ulaşılmaz bir soyluydu. İnsanda merak, heyecan ve nefret uyandıran onca meziyete sahip bu adamın ilgisini çekmek göründüğünden çok daha zordu. Üstelik o ve Liliana birbirlerinden fazlasıyla hoşlanıyorlardı. Ancak Sophie kararlılığının önüne hiçbir kuvvetin çıkmasına izin veremezdi, çünkü Liliana başına gelecekleri çoktan hak etmişti. Üstelik Brendan Blackmore'u her gördüğünde hissettiği kalp çarpıntısı ve umutsuz arzu başka hiçbir teşvike yer bırakmayacak kadar güçlü ama bir o kadar da ürkütücüydü. Sophie'ye göre Brendan'a dokunmak buzla yanmaktı ve Sophie yanmak istiyordu.
İkisini bir araya getiren skandal, onları artık geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunda Sophie ya pes edecek ya da imkansız gibi görünse de mutluluk için sonuna kadar direnecekti.


YORUMA GEÇMEDEN ÖNCE ÇOK KISACICIK...

     Uzun bir süredir okumamama rağmen tarihi aşk romanlarını seviyorum. Elimde bir kitap varsa muhakkak hiç bekletmeden okurum. Hatta bazen sırf hist. okuyasım gelir ki elimde kitap yoksa o zaman vay halime.

Neden bu kadar çok seviyorum ya da seviliyor?

     Aşklar, aşıkların o saf güzelliğinden olsa gerek... Eski zamanların (özellikle de 18-19.yy) o büyüsü çok farklı. Gerçekten çok seviyorum bu türü. Ciddi şekilde romantik bir şeyler okumak istiyorsam ilk tercihim her zaman bu kitaplardan yana. Gerçi bir Judith gibisini bulmak çok zor ama piyasada başka iyi yazarlar da var: Julie Garwood, Julia Quinn, Elizabeth Hoyt, Lisa Kleypas, Brenda Joyce, Monica McCarty ve daha niceleri... 

YORUM

photo cr: Starfishinablender @ DA




"Sen benim buz tutan ruhumun ateşisin..."

     Ruhun Ateşi okuduğum ilk Rita Hunter kitabı oldu. Daha önce Kalbimi Çaldın'ı okumuş ama tamamlayamamıştım -işte böyle çok pis bir huyum var- o yüzden onu saymayalım. O zamanlar yazarımızın Türk olduğundan da bir haberdim. Öğrendiğim zaman gerçekten çok şaşırmıştım çünkü Rita Hunter'ı tarzı, kalemi ve üslubu ile o çok sevdiğimiz yabancı historical yazarlarından ayırt etmek neredeyse imkansız.


     Ruhun Ateşi serinin ikinci kitabı. Kitaplar sıraya göre okunursa daha iyi elbette ama her birinde farklı karakterler işlendiğini belirteyim. İlk kitap, Aşkın Ateşi'nde -okumadım ama feci merak ediyorum- Adrian ve Isabel; ikinci kitap yani Ruhun Ateşi'nde ise Brendan ile Sophia'nın hikayesini okuyoruz. Son kitap da Stephan'a ait olacak. Ayrıca yazarımızın belirttiğine gamzelerinin yanı sıra bir de dövmesi varmış ve iç dünyasına girdiğimizde ise çok farklı yönlerini görecekmişiz Stephan'ın. -uhuuuuu hemen çıksa da okusak :D- Her neyse ne diyordum? Hah, işte kitapları birbirine bağlayan en önemli şey bu üç erkek ve sıkı dostlukları. İçlerinden favorim şu an için Brendan ki zaten diğerleri hakkında pek bir şey öğrenemedim. Adrian özellikle çok az geçiyordu. Hakkında öğrenebildiğim tek şey karısına tapıyor olması. Stephan'ın ismi Adrian'dan daha çok sık geçse de aklımda bir çok boşluk var onun hakkında da. Ama Brendan... Tüm o öküzlüğüne rağmen kalbimi çaldı. Bulduğum hayalimdekine en yakın görüntüsü de bu efendim; derin derin bir nefes aldıktan sonra bakabilirsiniz...

Bir de şu, şu ve şu var yalnız nefes almayı unutmuyoruz.


     Sophia. Yeşil gözleri, bal rengi gür ve uzun saçları ile dışarıdan bakıldığında baharı anımsatan bir güzellik. Sosyete balolarına katılmaktansa her zaman at üstünde saatlerce dışarıda kalmayı tercih eden az çok vahşi ve asi bir kız. Yalnız hayatında kocaman bir bela var: yetim kaldıktan sonra ailesinin korumasına alınan kuzeni Lilliana. Benim deyişimle ise kısaca 'ruhsuz-pis-cadı' -buraya yazabileceklerim bunlar, gerisi bana kalsın- Neyse, Lilliana başkalarının yanında son derece uysal, hanım hanımcık tavırlar sergilerken Sophia ile yalnız kaldıkları zaman tam bir cadıya dönüşür. Ailesinin Sophia'ya olan ilgisini, onun eşyalarını ve hatta sevdiği çocuğu elinden çalar. Sophia kuzenin tüm bu davranışlarına katlanmaya çalışır ama son olanlardan sonra artık sabrı tükenmiştir.

Bana Sophia'yı hatırlatan bir görüntü...


"İlgimi hak eden erkeği bulduğumda onu baştan çıkarmayı dene..." 

     Kuzeninin bu sözleri üzerine onun henüz yeni tanıştığı ve koca adayı olarak gördüğü Leighton Kontu bay erişilmez Brendan Blackmore'u tavlamaya karar verir. Başta bu düşünce çocuk oyuncağı gibi gelir fakat Kont ile ilk defa göz göze geldiği o an aşık olabileceği planlarında yer almıyordur. Ayrıca bu tehlikeli derecede yakışıklı olan adam öyle kolay kolay etkilenebilecek birisi de değildir.

     Hikaye bu sade haliyle bile kulağa ne kadar eğlenceli geliyor, öyle değil mi? Ben çok keyif aldım. Bir günde okudum. Okuduğum kitaplarda genelde sonlara doğru 'çok uzattın be yazar, bitir şu hikayeyi' falan derim ama yemin ediyorum ki Sophia ve Brendan'ın hikayesine doyamadım. Bir de Sophia'nın karakterini de çok beğendim ben. İnsanı delirtecek derecedeki saflık dozunu aşan o güzellerden değildi. Brendan ise tam benlikti. Yazara gidip özel sipariş versem ancak bu kadar olur herhalde. Sert, haşin, gizemli, kolay kolay dize gelmeyen, sık sık seni seviyorum demeyen, az gülen çokça somurtan, yumuşamayan, koyu renk saçlı, altın renginde parlaklıklar saçan gözlere sahip uzun boylu iri yapılı insanüstü mucize varlık... İşte benim ideal tipim diyebileceğim bir erkeğin özellikleri. Gamzesi de varsa paket tamamlanmış oluyor.

"Bir daha beni bırakmayacaksın Sophie."
"Londra'ya gidişimden mi bahsediyorsun? Bana gitmemde bir sakınca olmadığını..."
"Ne dediğimi duydun."
"O hâlde beni gerçekten özledin."
"Hayır... Sen benim karımsın, tek sebebi bu."
"Öyle diyorsan..."
"Evet, öyle diyorum."


     Yan karakterlerin üzerinde durulması iyi olmuş. Çünkü hikaye sürekli ana karakterlerin etrafında ilerleyince bu bazen sıkıcı olabiliyor. O konuda bir sıkıntım olmadı. Küçük Kate'e bayıldım hatta. Lilliana'nın saçlarını yolduğu bölüm favorilerimden bir tanesi. Kitaba beş üzerinden dört puan verdim. Duygusal yönden daha ağır ve yırtıcı olsaydı belki çok daha etkileyici olabilirdi. Ama yazarın tarzını sevdim ben. Fırsatım olduğunda diğer kitaplarını da alıp okumak istiyorum. :)


ÇEKİLİŞ

Dikkat buyurunuz;
  • Tüm bloglardaki Rafflecopter uygulaması aynıdır. Tek bir blogtan giriş yapmanız yeterlidir.
  • Sadece Türkiye için geçerlidir.
  • Çekiliş sonuçlandıktan sonra kargoda kaybolan kitaplar konusunda bloggerlar hiçbir mesuliyet altında bırakılamaz, kitapları yayınevi temin etmektedir.
  • Çekiliş 4 Ağustos Pazar günü son bulacaktır.
  • Katılan herkese iyi şanslar!
a Rafflecopter giveaway

Katkılarından dolayı Epsilon Yayınevi'ne teşekkür ederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder