24 Ekim 2012 Çarşamba

KİTAP YORUMU: N.K. JEMISIN - YÜZ BİN KRALLIK




Yüz Bin Krallık

Ait Olduğu Seri: The Inheritance Trilogy / Miras Üçlemesi #1
Sayfa Sayısı: 400
Goodreads Puanı: 3.79
Tanrılar ve faniler, güç ve aşk, ölüm ve intikam.

O, hak ettiği mirası ve intikamını alabilecek mi?

Yeine, Kuzey Tepeleri'ndeki vahşi Darr halkının reisi. Annesi hanedanın merkezi Gökşehir'e çağırıldıktan kısa süre sonra gizemli bir şekilde öldü. Yeine'in matemi sürerken tüm evreni yöneten büyükbabası Kral Dekarta Yeine'i varisi ilan etti. Ama Yüz Bin Krallık'ın hükümdarı olabilmek hiç de kolay değil. Yeine kendini çok güçlü rakiplerle, Tanrılar ve yaratıklarla dolu zorlu bir mücadelenin içinde buldu.

Yeine'in tek istediği annesini kimin öldürdüğünü bulmak ve intikamını almak. Bunun için de Göksel Üçlü'nün neden savaştığını çözmesi gerekiyor. Karanlık Tanrı Nahadoth, Aydınlık Tanrı Itempas ve Alacakaranlık Tanrısı Enefa ona bu mücadelede hem yardımcı hem de düşman olacak, Yeine Tanrılara bile güvenmemeyi öğrenecek. Aşk, Yeine'i hiç beklemediği bir anda kıskıvrak yakalayacak ve kabullenmesi zor gerçeklerle yüz yüze getirecek.

Fantastik edebiyata yepyeni bir soluk getiren Yüz Bin Krallık; N.K. Jemisin'e, 2011 Locus ve 2010 Romantic Times ödüllerini; Hugo ve Nebula adaylıklarını kazandırmış şaşırtıcı bir ilk roman ve Miras Üçlemesi'nin ilk kitabı.


"Ya iki ruhun olduğunu keşfetseydin?"


YORUMUM

Kitabı bitirdiğim o an, ağzım açık halde etrafıma bakınıyorum ve bu sırada aklımdan geçenler;

"Hayır, olamaz."
"Nasıl bir kitap bu böyle?"
"Oha, ne biçim bir yerde bitti öyle?"
"İkinci kitap acaba ne zaman çıkar?"
...

Yüz Bin Krallık, ait olduğu serinin ilk kitabı olmasına rağmen oldukça sağlam, dolu dolu bir hikayeye sahip. Bir yanda varislik yarışı, diğer yanda insanların köle haline getirdiği tanrılar, tanrılar arası kavgalar, imkansız bir aşk, ihanetler, entrikalar... Boş geçirilecek bir gün için çok iyi bir tercih olabilir Yüz Bin Krallık. Bir oturuşta, sıkılmadan aksine büyük bir keyifle okuyacağınız, epik fantastik türünün güzel bir örneği.

Karakterler çok sağlam. Özellikle bir karakter var ki, biz kızlar için o, tek başına bu kitabı okumak için büyük bir neden aslında. Eveet, Karanlık Tanrı Nahadoth'tan bahsediyorum. =)

Nahadoth Fan Art cr: sorskc via DeviantArt
DEX kitaplarını -henüz tümünü okuma şansım olmamışsa da- çok nadirdir beğenmemem. Muhakkak dört kitaptan üçünü severek okuyorum ve en az ikisi de favorilerim arasına giriyor her zaman. Yüz Bin Krallık ise  Pür'den -yine Dex'e ait bir kitap- sonra beni etkileyen bir kitap oldu. Ne yönden etkiledi diye sorarsanız: her iki kitapta da farklı ve son derece etkileyici bir dünyanın yine aynı derecede sağlam karakterler sunması derim.

Pür'den ayrı olarak bu kitap orta çağ ya da benim tam olarak anlayamadığım, insanlığın bilmediği, görmediği hayali bir çağda geçiyor. İçine mitolojik ögeler yerleştirilmiş ve akıcı bir dille yazılmış. Bütün bunlar kitabın çok daha zevkle okunmasını sağlayan şeyler.



Hikayeyi baş karakterin ağzından okuyoruz ki bu en çok sevdiğim ve bir kitapta aradığım bir özelliktir. Ara ara espriler de eklenmiş. Bu da güzel bir ayrıntı kitap için.

Kitapta çok fazla ilginç isim ve terimler geçiyor. Başlarda biraz zorlanabiliyorsunuz bu konuda ama kitabın sonunda alfabetik sıraya göre verilmiş olan Terimler Sözlüğü sayesinde bu pek de sorun olmuyor.

Yazarın yarattığı dünyayı gerçekten çok sevdim. Ama bu dünyayı kafamda şekillendirirken de aynı derecede zorlandığımı söylemek istiyorum. Bana göre kitabın önemli bir eksikliği de buydu. Yazar çok fazla çevre detayına girmiyor. Bu tip distopya türündeki kitaplarda bu özellik üzerinde ayrıca durulması gerektiğini düşünüyorum. Yazarımız biraz daha detaya girseydi şüphesiz sonuç, çok daha etkileyici ve film tadında bir görsel ziyafet olacaktı.

Yüz Bin Krallık, Dex kitapları içinde -bana göre- en cüretkar sahnelere sahip kitap. O yüzden de 16 yaş altındaki arkadaşlarımız için uygun bir seçim olmayabilir.

Başka, başka...
Çeviri!
Çok zorlu bir çeviri olduğunu tahmin edebiliyorum. Bunu Türkçe'sinden okuyarak da anlamak mümkün. Ama  okuduğum kitap son derece kusursuz bir çeviriye, düzgün bir Türkçe'ye sahipti.

Bu arada kapağı unuttum! Kapağımız orijinal değil belki ama ondan çok daha güzel ve kitabın içeriğini de çok iyi yansıtıyor kesinlikle!


Sanırım hikayeyle ilgili hiç bir şeyden bahsetmedim. İyi mi yaptım, kötü mü oldu yoksa? Bilmiyorum ama türün sevenleri, kitabı gönül rahatlığıyla alıp, büyük bir keyifle okuyabilirler.


BİR KAÇ TANE GÜZEL ALINTI

     "Senin etrafındayken öfkemi kontrol etmek için çok zorlanıyorum," dedi. "İnanılmaz derecede tahrik edicisin."
     Gözlerini bana çevirdi, onu bıçakladığım anı düşünüyor olmalıydı. Seni o kadar uzun zamandır bekliyordum ki, demişti. Bu sefer beni öpmek yerine uzanıp dudaklarıma dokundu. Parmaklarındaki sıcak ıslaklığı hissedince içgüdüsel olarak yaladım, teninin soğukluğu ve kanının metalik tadıyla doldu ağzım.
     Gülümsedi, neredeyse sevgi dolu bir ifadesi vardı. "Tadını sevdin mi?"
   
     Kanının değil, hayır.
     Ama parmağının... O başka.
     "Eğer..." Dudaklarımı ıslattım yine, boğazımdaki kuruluğu gidermek için yutkundum, "eğer senden beni öldürmeni istesem... yapar mıydın?"
     Bir sessizlik oldu.
     Karanlık Tanrı yüzüme dokunup parmakları çenemi okşadığında hayal kuruyorum sandım. Bu harekette apaçık bir şefkat vardı. Sonra, aynı yumuşaklıkla o el çeneme kaydı ve boynumu tuttu. Yüzünü yüzüme yaklaştırarak kulağıma fısıldadı.
     "İstiyor musun?"
     Dudakları dudaklarıma kapanarak beni susturdu. Lezzetli, buruk bir tat vardı o öpüşte. Benim ihtiraslarım mı, onunkiler mi? Sonra anladım nihayet, kimin olduğu fark etmezdi.

PUANIM: 5/5 !!!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder